En Beğenilen Vampir Filmleri
2 posters
En Beğenilen Vampir Filmleri
Efendim bir site yememiş içmemiş üşenmemiş sinema severlere sormuş en beğendikleri vampir filmlerini, ortaya bu anket çıkmış, ben de sizinle paylaşayım dedim, filmlerin künyesini de koyacak mıyım? Elbette, ama işten güçten vakit olmuyor ki....
Not: Bu yazı araştırılırken ve yazılırken aşağıdaki şarkı dinlendi
Nil Karaibrahimgil - Aşkımız herzamanki gibi tehlikede
Near Dark
Vampirle Görüşme (Interview with Vampire)
Blade 2
Omega Man
Vampire Hunter D
30 days of Night
Let The Right One In (Listeye sonradan eklerdi.)
Bram Stoker’s Dracula
Cronos
Açlık (The Hunger)
Nosferatu (1978)
Vampires (John Carpenter)
Van Helsing (Listeye sonradan eklerdi.)
Yeraltı Dünyası (Underworld)
Blood: The Last Vampire
Günbatımından Şafağa (From Dusk Till Dawn)
The Lost Boys
Queen Of The Damned
Not 2: Bu liste açıklandığında henüz Alacakaranlık vizyonda değildi.
Not 3: Sizlerin de yorumlarınızı beklerim
Near Dark
Genç bir çiftçi, baştan çıkarmaya çalıştığı kızın bir vampir olduğunu geç de olsa anlar ve kızın vampir ailesine katılarak karanlık bir maceraya sürüklenir. Birlikte şehir şehir avlanmaya başlayan aile, bir zaman sonra yeni üyesiyle karşı karşıya gelecektir. Genç adam bir karar vermek zorunda kalır, gerçek ailesi mi yoksa ölümsüzlük mü?
Bigelow'un dikkatleri üzerine çektiği ilk film olan 'Near Dark' western türü ile vampir mitini bir araya getiren ilginç bir çalışma.
Daha ayrıntılı bilgi için : [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Vampirle Görüşme
Bu Film bir roman uyarlaması;
Vampirle Görüşme Anna Rice'ın aynı isimdeki 1976 tarihli romanından sinemaya uyarlanmış...
Hikayesinin yanısıra çekimleri de ilginç...
"Genç bir gazeteci (Slater) gizemli bir adamla röportaj yapmaya başlar. Adam 200 yaşında bir vampir olduğunu söyler. İnanmayan gazeteciye birkaç numara yaparak onu inandırır ve öyküsünü anlatmaya başlar. Louis (Pitt) varlıklı bir gençtir. Karısını yakın zamanda kaybetmiştir ve kendisini bir türlü toparlayamamıştır. Sarhoş olduğu bir gecede Lestat'ın(Cruise) onu vampir yapma fikrine karşı çıkamaz ve bütün hayatı değişir fakat kendi içinde gelgitler yaşamaktadır çünkü insanları öldürme fikri ona çok ters gelmektedir . bu nedenle uzun bir süre sıçanlar fareler köpekler ve tavuklarla idare etmiştir. Bu sırada küçük bir kız olan Claudia (Dunst) ile tanışır"
Oyuncuların belirlenmesi zor olmuştu. Özellikle Lestat rolüne Tom Cruise'un getirilmesine Anna Rice karşı çıkmıştı. Ancak filmden sonra Rice bir özür mektubu yayınlayarak Cruise'dan özür dilemiştir. Ancak kitabın hayranları arasında bu rol çok tartışmalı kalmıştır. Gazeteci rolü için ise River Phoenix ile anlaşılmıştı ancak Phoenix'in beklenmedik ölümü yüzünden yerine Christian Slater seçilmiştir. Film ise Phoenix'e adanmıştır. Film için ayrı bir set kurulmuştu. Ayrıca şehirdeki çekimlerde şehirde yaşayanlarla da anlaşılarak film için şehir ışıkları biraz karartılmıştı.
(Deli bir durum ya, biri gelip "evin ışığını kapatırmısınız vampir filmi çekiyoruz da" diyor)
"http://http://tr.wikipedia.org/wiki/Vampirle_G%C3%B6r%C3%BC%C5%9Fme" adresinden alındı.
Bu filmin devam filmi Lanetliler Kraliçesi' dir
.....
Blade II
Devam edelim filmlerimize, sıradaki filmimiz Blade II; neden I değil III değil de II diyecek olursanız orasını sinema severlere sormak lazım. Hepsinde aynı adam oynuyor, bir hengamedir gidiyor ama ikincisi en tatlısı seçilmiş işte (bunun bir de dizisi vardı ama saçma bir yerde kestiler çok sinirlendim, orada oynayan daha iri kıyım bir arkadaştı; hani Reina'nın kapısına koy kimse adımını atamaz)
Filmi bilmeyeniniz yok ama karıştırmayalım diğerlerleriyle diye bir künye geçelim...
İlk filmin konusunu hepiniz hatırlarsınız. Kahramanımız Blade(Wesley Snipes), kendisi de yarı vampir olmasına rağmen, insanlığı vampirlerin kendilerine hazırladığı sondan kurtarmayı başarıyordu. II.de bu misyon 98'de kaldığı yerden devam ediyor.
Ama bu sefer olaylar, dostluklar ve düşmanlar biraz daha farklı. Nasıl mı? Mesela Blade serinin bu filminde vampirlerle birlikte çalışıyor. Kime karşı mı, tabii ki vampirlere.... Aslında onlar da normal vampirlerden biraz farklı. Kan üzerine yapılan deneylerde ortaya çıkan mutant "Reaper"lar yine insan kanıyla besleniyorlar. Ekstra bir besinleri daha var, o da diğer normal vampirlerin kanı.Reaperlar normal vampirlerden farklı çünkü kanı ağzıyla değil avuçlarının içiyle emen birer katiller.
Tabii ki hal böyle olunca ortak düşmana karşı düşmanların dostluğu( en azından köprüyü geçene kadar) kaçınılmaz oluyor. Ve Blade bu yolda Reinhardt (Ron Perlman)ın önderliğinde olan, normal vampirler, Bloodpackler ile ortak çalışarak Novak (Luke Goss) önderliğindeki Reaperlarla savaşıyor.
Devam filminde farklı olan birşey de Bladein yardımcısı, ona yeni silahlar geliştiren arkadaşı Scud (Norman Reedus). Scud yaşlı kurt Whistler (Kris Kristofferson)dan görevi devralıyor, fakat Whistler da bu sırada ilginç bir şekilde geri dönüyor....
Filmin çekimleri Çekoslavakya'da başladı ve film ilkinden 10 milyon $ fazlaya, 55 milyona maloldu.
..............
Omega Man
Filmimiz hayli eski, 76 yapımı, açıkçası burada genetik bir mutasyon sonucu dönüşüme uğramış insanlardan bahsediliyor; diğer vampirlerden biraz daha farklılar... Ben sadece kısa bir bölümünü izledim, tad alamadım
Biyolojik bir savaş sonunda dünya yüzündeki insanların büyük bir çoğunluğu ölmüş,hayatta kalan birkaçı ise mutasyona uğrayarak yeraltında yaşamaya başlamışlardır.Orduda albay rütbesiyle görevli bir bilim adamı olan Dr.Robert Neville (Charlton Heston) kendi üzerinde denediği bir aşı sayesinde salgından etkilenmemiş tek insan gibi gözükmektedir.Kendilerine "Aile" adını veren değişime uğramış insanlar bir ortaçağ yaşamı sürdürüp,sadece geceleri avlanmak üzere ortaya çıkarlarken ,gündüzleri bomboş şehir bütünü ile Neville'e aittir.Gece bastırdığında Neville kale gibi tahkim ettiği evini yaratıklardan korumak durumundadır...
..........
Vampire Hunter D
Listemizdeki ilk manga ile karşı karşıyayız. Manga deyince akla gelen ülke Japonya'dan elbette. Filmin konusu biraz Blade'e benziyor. Bu film de bir roman serisinden uyarlama ve devamı da çekilmiş...
Vampirlerin ve iblislerin yer yüzünde gezdiği, karanlık bir dünyada vampir bir babanın ve ölümlü bir annenin oğlu olan bir dampir, D kanını taşıdığı her iki ırkın korkusunu kazanmış bir vampir avcısıdır. Vampirlerin sahip olduğu zafiyetlere yalnızca belirli bir oranda sahip olan D, insanlar arasında yaşamaya çalışsa da toplumlarına kabul edilmemektedir.
Yer yüzünde kalan son vampirlerden Meier Link, Charlotte Elbourne'u kaçırır. Charlotte'un babası D'yi kızını geri getirmesi için kiralar ve eğer vampire dönüşmüşse insancıl bir şekilde öldürmesini ister. Charlotte'un abisi de kardeşini geri getirmeleri için Marcus Kardeşleri kiralamıştır. D ve Marcus Kardeşler Link'e ulaşmak için hem birbirleri ile hem de zamana karşı yarışacaktır.
Vampire Hunter D: Bloodlust, Hideyuki Kikuchi'nin "Demon Deathchase" isimli üçüncü Vampire Hunter D romanından uyarlanmıştır.
........
30 Days Night
Tamamen bir korku-gerilim türü örneği ile karşı karşıyayız.
Amerika’nın kuzeyindeki Alaska Barrow kasabası, her kış, bir ay boyunca sadece geceyi yaşar. Birdenbire gizemli bir grup insanın ortaya çıkmasıyla kasabada yüzbin kişi esrarengiz bir şekilde zarar görürler, hayatlarını yitirirler.
Sayısı gittikçe azalan kasaba halkı ve aslında vampir olan bu gizemli grubun kalan insanlarla beslenme mücadeleleri yeniden günışığını görünceye kadar devam edecektir.
Steve Niles ve Ben Templesmith’in çizgiromanından başarılı bir şekilde uyarlanmış olan 30 Days of Night, yönetmeni David Slade’in "bu proje için parmağımı bile keserim" diyecek kadar iddialı olduğu bir film. Vampirli korku filmi sevenler içinse tatmin edici derecede korkunç olduğu söyleniyor.
Not: Bu film araştırılırken şu şarkı dinlendi
Funda Arar- Sevda Yanığı
............
Let The Right One In
Listedeki en yeni filmlerden birine geldi sıra; Stockholm'de 1982 yılında geçen hikaye iki çocuk arasındaki sıradışı ilişkiyi anlatıyor. Alt sınıfın yaşadığı devasa binaların arasında bulunan karlar içinde bir parkta vakit geçiren Oskar, soğuktan etkilenmeyen, beyaz yüzlü ve gizemli Eli ile tanışır.
İki çocuk yakınlaşırken, fonda aynı mahallede çeşitli cinayetlerin işlendiğini görürüz. Uzun süredir vampir olan Eli'nin kan ihtiyacı babası tarafından giderilmektedir. Fakat zamanla Eli'nin durumu iki çocuğun da başını belaya sokar...
2008'in en iyi filmleri arasında kabul edilen Let the Right One In, korkunç vampir filmleri ile sanat sinemasının çarpıcı bir karışımı. Görüntüleri, atmosferi ve bıçak sırtı romantik hikayesiyle unutulmaz bir çalışma.
Bu filme biraz torpil yapalım; kısa bir görüntü ; [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
....
Bram Stocker's Dracula
Bu film 30'lardan beri sinemaya defalarca aktarılan Dracula eserinin başarılı bir uyarlaması olarak kabul ediliyor. Peki sizleri diğerlerinden mahrum edecek miyim? Elbette hayır...
Genç İngiliz avukat Jonathan Harker (Keanu Reeves), Doğu Avrupa'da Transilvanya'da bir şatonun gayrimenkulu ile ilgili hukuki işlemler yapmak için görevlendirilir. Bu kasvetli şatoya kendini kapatmış olan Kont Drakula (Gary Oldman) uzun zamandır yalnız bir hayat sürmektedir. Tanrı tarafından lanetlenmiş olan kont ölümsüzdür; ancak sürekli olarak insan kanı içmesi gerekmektedir. Avukatın nişanlısı Mina Murray'in (Winona Ryder) bir resmini gören Dracula, kaybettiği ve yüzyıllardır aradığı aşkını bulduğuna inanarak Jonathan'ı şatoda tutsak olarak alıkoyar ve Londra'ya Harker'ın nişanlısını aramaya gider.
Diğer Dracula Filmleri; sırasıyla..
(Çevrildiği Yıl Filmin adı Yönetmeni Kont Drakula rolündeki aktör)
1922 Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi F.W. Murnau Max Schreck
1923 Drakula halála Károly Lajthay Paul Askonas
1931 Drakula Tod Browning Bela Lugosi
1931 Drâkula George Melford Carlos Villarías
1936 Drakula'nın Kızı Lambert Hillyer
1943 Drakula'nın Oğlu Robert Siodmak Lon Chaney Jr.
1944 Frankenştayn'ın Evi Erle C. Kenton John Carradine
1945 Drakula'nın Evi Erle C. Kenton John Carradine
1953 Drakula İstanbul'da Mehmet Muhtar Atıf Kaptan
1957 Şeytan'nın Kanı Herbert L. Strock
1958 Drakula Terence Fisher Christopher Lee
1964 Batman Drakula Andy Warhol Gregory Battcock
1966 Drakula: Karanlıklar Prensi Terence Fisher Christopher Lee
1968 Drakula Patrick Dromgoole Denholm Elliott
1970 Kont Drakula Jesus Franco Christopher Lee
1971 Kontes Drakula Peter Sasdy
1971 Drakula Frankenştayn'a Karşı Al Adamson Zandor Vorkov
1972 Can Pazarı Alan Gibson Christopher Lee
1972 Drakula Frankenştayn'a Karşı Howard Vernon Howard Vernon
1973 Drakula (TV) Dan Curtis Jack Palance
1973 Drakula (TV) Jack Nixon-Browne Norman Welsh
1974 Drakula için Kan Paul Morrissey Udo Kier
1979 Vampir Nosferatu(Nosferatu: Phantom der Nacht) Werner Herzog Klaus Kinski
1979 Drakula John Badham Frank Langella
1992 Bram Stoker's Dracula Francis Ford Coppola Gary Oldman
1999 Drakula TV mini seri Diego Kaplan Carlos Calvo
2000 Drakula 2000 Patrick Lussier Gerard Butler
2002 Dracula'nın Laneti Roger Young Patrick Bergin
2006 Drakula Bill Eagles Marc Warren
.....
Cronos
Burada Vampirliğin bir parazit olarak tanımlandığı bir gotik korku filmiyle karşı karşıyayız. Yani ilginç desem yetmez, ne diyeceğimi bilemedim, yorumu sizlere bıraktım gitti...
Yaşlı antikacı Jesus Gris (Federico Luppi), sahibi olduğu antikacı dükkânında 8 yaşındaki torunu Aurora (Tamara Shanath) ile birlikte vakit geçirirken antika heykellerden birinin kaidesinde iri bir böcek şeklinde altından yapılmış süslü bir mekanik obje bulur. Objenin içinden çıktığı Heykel 16. yy'da yaşamış bir simyacıya ait malikaneden gelmiştir. Yüzyıllar sonra, 1930'lu yıllarda Meksika'da meydana gelen büyük bir depremde çöken bir binanın enkazı altından bu simyacının canlı olarak çıkartıldığını, yüzyıllardır yaşamakta olduğunu ancak tesadüfen kalbine saplanan bir kazığın onu öldürdüğünü de bu arada öğreniriz.
Objenin Üzerindeki kurma mekanizmasını çalıştırtınca yanlardan fırlayan örümceksi mekanik kollar Jesus Gris'in elini kavrar ve ortaya çıkan akrebinkine benzer bir iğne vücuduna saplanarak ona bilinmeyen bir maddeyi zerkeder. Bu arada seyirciye, objenin içinde sofistike bir mekanik düzeneğin yanısıra bir de böcek benzeri bir biyolojik varlığın da bulunduğu gösterilir. Takip eden günlerde antikacının yavaş yavaş gençleştiği gözlenir. Kırışıklıkları azalmış, dinçleşmiş hatta cinsel iştahı da artmıştır. Ancak bunun yanı sıra kan ve çiğ ete karşı da garip ve önüne geçilemez bir iştahı ortaya çıkmıştır, ayrıca ışıktan da rahatsız olmaya başlamıştır.
Gris bu arada antika böceğin peşinde başkalarının da olduğunu öğrenir. Çaresiz bir hastalık nedeniyle ölmekte olan milyoner iş adamı Dieter de la Guardia'nın (Claudio Brook) da bu icattan haberi vardır. Ölümünü engelleyeceğini umarak yıllardan beri içlerinde bu objeyi barındırdığını sandığı yüzlerce heykeli toplamıştır. Elinde objeyle ilgili tüm belge ve bilgiler vardır ama ona henüz ulaşamamıştır. Arama işlerinde kendisine yardımcı olan yabani ve acımasız yeğeni Angel (Ron Perlman) antika böceğin peşindeyken Jesus Gris'i öldürür, daha doğrusu öldürdüğünü sanır. Cesedi tam yakılacakken dirilen antikacı, Guardia ve yeğeniyle son kez hesaplaşmak üzere karşılaşır.
Film piyasaya çıktıktan sonra Universal şirketi yetkilileri Guillermo del Toro'yla konuşmuşlar ve amaçlarının filmin bir Amerikan versiyonunu çekmek olduğunu söyleyerek filmin haklarını satın almak istemişler. Del Toro ise filmin Hollywood yapımlarına uygun bir yapısı olmadığını vurgulayabilmek için şöyle demiş; "Kim Jack Lemmon'ı tuvaletin zemininden kan yalarken görmek ister ki?"
Bu yazı yazılırken şu şarkı dinlendi: Mavi Sakal- Kan Kokusu
............
Açlık (The Hunger)
Aynı adı taşıyan 2008 yapımı siyasi bir film var, bu filmi ise daha eski, karıştırmayalım
Miriam Blaylock, Rönesans dönemi sanat ürünleri koleksiyonu yapmaktadır: Tarih öncesi Mısır uygarlığı eserleri, aşıklar ve ruhlar. Manhattan'da yaşayan, hayat dolu, modern ve şık Miriam ölümsüz bir vampirdir. Whitley Strieber'in romanından uyarlanan bu filmde "vampir" duyacağınız bir kelime değil... Bunun yerine ünlü yönetmen Tony Scott, filme, modern-gotik ve şehvetli bir makyaj yapıyor. Catherine Deneuve, Miriam rolünde, güzellikle kutsanmış, kan arzusuyla lanetlenmiş, son derece şık ve etrafına ışık saçan bir kadın... David Bowie dost ve kibar eş John rolünde. Aşkta, hayatta, arzuda onlar ayrılmaz bir ikili.
Slogan da bir ilginç "insan olan hiç bir şeyi sonsuza dek sevemez"
.....
Nosferatu
Diğer filmlere yapamadık ama bu filmin neredeyse tam videosunu da buldum sanırım (denemeye fırsatım olmadı ama)
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Demiştik size vampirler sanat dünyasının çok eskiden beri beslendiği bir kaynaktır diye... Bunun en güçlü kanıtlarından biri duruyor karşımızda....
Nosferatu 1922 yapımı bir film. Bir dehşet senfonisi.... Sessiz sinemada nasıl korku olur derseniz onun da örneği
Film 1978'de (bu kez sesli olarak) çekilmiş...
Nosferatu ;Yunanca nosophoros, veba taşıyıcı kelimesinden gelmektedir Aynı zamanda Nosferatu doğuştan vampir olanlara verilen isimdir. Genellikle vampir ve başka bir vampirin çiftleşmesinden doğarlar. Fakat bunun sonucunda bireylerden birinin öldüğü belirtilir. Bir vampir ve insanın çiftleşmesi ile doğduklarıda söylenir, fakat bazı kaynaklar 'Dampire' yani Dampir olarak nitelendirir.
Dampirimiz listemizdeki bir manga filmin de kahramanıydı hatırlarsanız....
Filmimizin konusu;
Thomas Hutter Almanya'nın Bremen'e bağlı Wisburg isimli küçük bir kasabasında karısı Ellen ile birlikte yaşamaktadır. Transilvanya'da yaşayan Kont Orlok'dan bir mektup gelir. Bazı sembollerle dolu bu mektubu Renfield isimli kişi Hutter için okur. Zengin bir kişi olan Kont Orlok ile emlak anlaşması yapmak için Hutter Transilvanya'ya gidecektir. Kont Orlok, Karpat Dağlarının eteklerinde yaşadığını ve şatosunun yerini mektupta belirtmiştir. Büyük bir heves içinde Kont Orlok ile emlak anlaşması yampak için giden Hutter karısı ile vedalaşıp hazırlanır. Almanya'dan Transilvanya'ya doğru yola çıkar. Ellen, Hutter'in Transilvanya'ya gitmek istemesini yine de pek hoş karşılamaz.
Atı ile yola çıkan Hutter şatonun yakınlarındaki bir hana uğrar. Handaki insanlara Kont Orlok'un şatosuna gideceğinden bahsedince şatodakiler şaşırır. O gün handa uyuyan Hutter ertesi gün uyanıp bir at arabasına biner. Atarabasının sahibi Hutter'ı şatonun yakınlarında bir yerde bırakır. Buradan sonrasını Kont Orlok'un atarabacısı, götürür. Hutter şatoya vardığında şatonun kapısı kendiliğinden açılır. Kont Orlok'u gören Hutter, Kontun insana benzemediğinden dolayı ürperir.Hutter Kont Orlok ile tanışır. Kont Orlok ve Hutter akşam yemeğinde iken Hutter bıçak ile yanlışlıkla elini keser. Hutter'in parmağının kanadığını gören Kont Orlok, Hutter'in parmağını tutarak kanını emer. Hutter bu olaydan sonra daha da şaşırmıştır. Hutter akşam koltuğun üzerinde uyuya kalır. Uyandığında boynunda iki tane delik görür. Bunlar vampir ısırığıdır. Hutter karısı Ellen'a mektup yazar.Mektupta karısına üzülmemesini söyler. Daha sonra da bölgedeki bir kişiye mektubu ulaştırmasını söyler.
Hutter şatonun içinde dolaşırken Kont Orlok'un odasına girer ve odada küçük bir el kitabı bulur. The Book of the Vampires yani Vampirlerin Kitabı adlı bu kitap Kont Orlok'a aittir. Bu kitapta vampirler hakkında bilgi bulunmaktadır. Hutter Kont Orlok'un bir nosferatu yani bir vampir olduğunu anlar. Kapıyı açıp odadan dışarı çıkmak ister. Dışarıda onu Kont Orlok beklemektedir.Orlok odanın içine girer. Karısı Ellen'de bu sırada kabus görmektedir.Ellen uykuda iken kalkıp evin balkonuna çıkar. Hutter uyur. Uyandığında Orlok'u göremez. Şatonun aşağısına iner. Burada bir tabut görür. Tabutu açtığında içinde Orlok'u görünce şok olur. Hutter ortalıktaki çarşafları birbirine bağlayarak şatodan aşağı atlar. Hutter'i nehirde taşımacılık yapan insanlar bulur.
Kont Orlok, Hutter'in karısı Ellen'ı farkeder. Kont Orlok, Ellen'e aşık olur.Kont Orlok mezarının içine girer. Başka tabutlarında Almanya'ya götürüldüğü bir geminin tayfaları Kont Orlok'un tabutunu da yanlışlıkla gemiye koyarlar.Kont Orlok gemi denizde giderken mezarından çıkar.Güverteye gelerek geminin, Ellen'ın bulunduğu Bremen'e gitmesini sağlar. Ellen kocasının dönmesini beklemektedir. Renfiel ise efendisinin geldiğini anlayınca çıldırır. Çevredeki insanlar tarafından akıl hastanesine kapatılır. Hutter sonunda karısının yanına gelir.Kont Orlok da tabutu ile Bremen'e gelmiştir.
Orlok penceresinden Ellen'e bakmaktadır.Ellen ise hipnotize olmuş gibi Kont Orlok'un dediklerini yapmaktadır. Daha sonra Kont Orlok, Ellen'ın yanına gelir. Evin penceresi açıktır. Güneş doğar. Güneş ışığı Kont Orlok'a temas eder. Kont Orlok yok olarak ölür.
Filmin çekiliş hikâyesi;
Enrich Dieckman ve Albert Grau, Almanya'nın 1. Dünya Savaşında yenildiği sırada Prana Film isminde bir film şirketi kurmuştur. Bu şirketin tek filmi Nosferatu'dur. Enrich Dieckman'nın asıl mesleği ticaret, Albert Grau'nun asıl mesleği ise ressamlık ve mimarlıktır. Enrich Dieckman ve Albert Grau, çekilecek filme konu olarak Bram Stoker'ın Drakula romanını uygun bulmuşlardır. Henrik Galeen'e senaryoyu yazdırmışlardır. Yönetmen koltuğuna ise Friedrich Wilhelm Murnau'yu oturmuşlardır. Film büyük başarı kazansa bile Drakula romanının uyarlaması olup telif ödenmediği için ölen Bram Stoker'ın karısı Florence mahkemeye dava açmıştır. Mahkemeyi Florence kazanıp filmin kopyaları imha edilmiştir. Münih'te eklenen sahnelerle film yeniden piyasaya sürülmüştür.
Bu konu yazılırken ve araştırılırken şu şarkı dinlendi:
Elif Güreşçi - GECENİN MATEMİNİ AŞKIMA ÖRTÜP SARAYIM
.....
Not: Bu yazı araştırılırken ve yazılırken aşağıdaki şarkı dinlendi
Nil Karaibrahimgil - Aşkımız herzamanki gibi tehlikede
Near Dark
Vampirle Görüşme (Interview with Vampire)
Blade 2
Omega Man
Vampire Hunter D
30 days of Night
Let The Right One In (Listeye sonradan eklerdi.)
Bram Stoker’s Dracula
Cronos
Açlık (The Hunger)
Nosferatu (1978)
Vampires (John Carpenter)
Van Helsing (Listeye sonradan eklerdi.)
Yeraltı Dünyası (Underworld)
Blood: The Last Vampire
Günbatımından Şafağa (From Dusk Till Dawn)
The Lost Boys
Queen Of The Damned
Not 2: Bu liste açıklandığında henüz Alacakaranlık vizyonda değildi.
Not 3: Sizlerin de yorumlarınızı beklerim
Near Dark
Genç bir çiftçi, baştan çıkarmaya çalıştığı kızın bir vampir olduğunu geç de olsa anlar ve kızın vampir ailesine katılarak karanlık bir maceraya sürüklenir. Birlikte şehir şehir avlanmaya başlayan aile, bir zaman sonra yeni üyesiyle karşı karşıya gelecektir. Genç adam bir karar vermek zorunda kalır, gerçek ailesi mi yoksa ölümsüzlük mü?
Bigelow'un dikkatleri üzerine çektiği ilk film olan 'Near Dark' western türü ile vampir mitini bir araya getiren ilginç bir çalışma.
Daha ayrıntılı bilgi için : [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Vampirle Görüşme
Bu Film bir roman uyarlaması;
Vampirle Görüşme Anna Rice'ın aynı isimdeki 1976 tarihli romanından sinemaya uyarlanmış...
Hikayesinin yanısıra çekimleri de ilginç...
"Genç bir gazeteci (Slater) gizemli bir adamla röportaj yapmaya başlar. Adam 200 yaşında bir vampir olduğunu söyler. İnanmayan gazeteciye birkaç numara yaparak onu inandırır ve öyküsünü anlatmaya başlar. Louis (Pitt) varlıklı bir gençtir. Karısını yakın zamanda kaybetmiştir ve kendisini bir türlü toparlayamamıştır. Sarhoş olduğu bir gecede Lestat'ın(Cruise) onu vampir yapma fikrine karşı çıkamaz ve bütün hayatı değişir fakat kendi içinde gelgitler yaşamaktadır çünkü insanları öldürme fikri ona çok ters gelmektedir . bu nedenle uzun bir süre sıçanlar fareler köpekler ve tavuklarla idare etmiştir. Bu sırada küçük bir kız olan Claudia (Dunst) ile tanışır"
Oyuncuların belirlenmesi zor olmuştu. Özellikle Lestat rolüne Tom Cruise'un getirilmesine Anna Rice karşı çıkmıştı. Ancak filmden sonra Rice bir özür mektubu yayınlayarak Cruise'dan özür dilemiştir. Ancak kitabın hayranları arasında bu rol çok tartışmalı kalmıştır. Gazeteci rolü için ise River Phoenix ile anlaşılmıştı ancak Phoenix'in beklenmedik ölümü yüzünden yerine Christian Slater seçilmiştir. Film ise Phoenix'e adanmıştır. Film için ayrı bir set kurulmuştu. Ayrıca şehirdeki çekimlerde şehirde yaşayanlarla da anlaşılarak film için şehir ışıkları biraz karartılmıştı.
(Deli bir durum ya, biri gelip "evin ışığını kapatırmısınız vampir filmi çekiyoruz da" diyor)
"http://http://tr.wikipedia.org/wiki/Vampirle_G%C3%B6r%C3%BC%C5%9Fme" adresinden alındı.
Bu filmin devam filmi Lanetliler Kraliçesi' dir
.....
Blade II
Devam edelim filmlerimize, sıradaki filmimiz Blade II; neden I değil III değil de II diyecek olursanız orasını sinema severlere sormak lazım. Hepsinde aynı adam oynuyor, bir hengamedir gidiyor ama ikincisi en tatlısı seçilmiş işte (bunun bir de dizisi vardı ama saçma bir yerde kestiler çok sinirlendim, orada oynayan daha iri kıyım bir arkadaştı; hani Reina'nın kapısına koy kimse adımını atamaz)
Filmi bilmeyeniniz yok ama karıştırmayalım diğerlerleriyle diye bir künye geçelim...
İlk filmin konusunu hepiniz hatırlarsınız. Kahramanımız Blade(Wesley Snipes), kendisi de yarı vampir olmasına rağmen, insanlığı vampirlerin kendilerine hazırladığı sondan kurtarmayı başarıyordu. II.de bu misyon 98'de kaldığı yerden devam ediyor.
Ama bu sefer olaylar, dostluklar ve düşmanlar biraz daha farklı. Nasıl mı? Mesela Blade serinin bu filminde vampirlerle birlikte çalışıyor. Kime karşı mı, tabii ki vampirlere.... Aslında onlar da normal vampirlerden biraz farklı. Kan üzerine yapılan deneylerde ortaya çıkan mutant "Reaper"lar yine insan kanıyla besleniyorlar. Ekstra bir besinleri daha var, o da diğer normal vampirlerin kanı.Reaperlar normal vampirlerden farklı çünkü kanı ağzıyla değil avuçlarının içiyle emen birer katiller.
Tabii ki hal böyle olunca ortak düşmana karşı düşmanların dostluğu( en azından köprüyü geçene kadar) kaçınılmaz oluyor. Ve Blade bu yolda Reinhardt (Ron Perlman)ın önderliğinde olan, normal vampirler, Bloodpackler ile ortak çalışarak Novak (Luke Goss) önderliğindeki Reaperlarla savaşıyor.
Devam filminde farklı olan birşey de Bladein yardımcısı, ona yeni silahlar geliştiren arkadaşı Scud (Norman Reedus). Scud yaşlı kurt Whistler (Kris Kristofferson)dan görevi devralıyor, fakat Whistler da bu sırada ilginç bir şekilde geri dönüyor....
Filmin çekimleri Çekoslavakya'da başladı ve film ilkinden 10 milyon $ fazlaya, 55 milyona maloldu.
..............
Omega Man
Filmimiz hayli eski, 76 yapımı, açıkçası burada genetik bir mutasyon sonucu dönüşüme uğramış insanlardan bahsediliyor; diğer vampirlerden biraz daha farklılar... Ben sadece kısa bir bölümünü izledim, tad alamadım
Biyolojik bir savaş sonunda dünya yüzündeki insanların büyük bir çoğunluğu ölmüş,hayatta kalan birkaçı ise mutasyona uğrayarak yeraltında yaşamaya başlamışlardır.Orduda albay rütbesiyle görevli bir bilim adamı olan Dr.Robert Neville (Charlton Heston) kendi üzerinde denediği bir aşı sayesinde salgından etkilenmemiş tek insan gibi gözükmektedir.Kendilerine "Aile" adını veren değişime uğramış insanlar bir ortaçağ yaşamı sürdürüp,sadece geceleri avlanmak üzere ortaya çıkarlarken ,gündüzleri bomboş şehir bütünü ile Neville'e aittir.Gece bastırdığında Neville kale gibi tahkim ettiği evini yaratıklardan korumak durumundadır...
..........
Vampire Hunter D
Listemizdeki ilk manga ile karşı karşıyayız. Manga deyince akla gelen ülke Japonya'dan elbette. Filmin konusu biraz Blade'e benziyor. Bu film de bir roman serisinden uyarlama ve devamı da çekilmiş...
Vampirlerin ve iblislerin yer yüzünde gezdiği, karanlık bir dünyada vampir bir babanın ve ölümlü bir annenin oğlu olan bir dampir, D kanını taşıdığı her iki ırkın korkusunu kazanmış bir vampir avcısıdır. Vampirlerin sahip olduğu zafiyetlere yalnızca belirli bir oranda sahip olan D, insanlar arasında yaşamaya çalışsa da toplumlarına kabul edilmemektedir.
Yer yüzünde kalan son vampirlerden Meier Link, Charlotte Elbourne'u kaçırır. Charlotte'un babası D'yi kızını geri getirmesi için kiralar ve eğer vampire dönüşmüşse insancıl bir şekilde öldürmesini ister. Charlotte'un abisi de kardeşini geri getirmeleri için Marcus Kardeşleri kiralamıştır. D ve Marcus Kardeşler Link'e ulaşmak için hem birbirleri ile hem de zamana karşı yarışacaktır.
Vampire Hunter D: Bloodlust, Hideyuki Kikuchi'nin "Demon Deathchase" isimli üçüncü Vampire Hunter D romanından uyarlanmıştır.
........
30 Days Night
Tamamen bir korku-gerilim türü örneği ile karşı karşıyayız.
Amerika’nın kuzeyindeki Alaska Barrow kasabası, her kış, bir ay boyunca sadece geceyi yaşar. Birdenbire gizemli bir grup insanın ortaya çıkmasıyla kasabada yüzbin kişi esrarengiz bir şekilde zarar görürler, hayatlarını yitirirler.
Sayısı gittikçe azalan kasaba halkı ve aslında vampir olan bu gizemli grubun kalan insanlarla beslenme mücadeleleri yeniden günışığını görünceye kadar devam edecektir.
Steve Niles ve Ben Templesmith’in çizgiromanından başarılı bir şekilde uyarlanmış olan 30 Days of Night, yönetmeni David Slade’in "bu proje için parmağımı bile keserim" diyecek kadar iddialı olduğu bir film. Vampirli korku filmi sevenler içinse tatmin edici derecede korkunç olduğu söyleniyor.
Not: Bu film araştırılırken şu şarkı dinlendi
Funda Arar- Sevda Yanığı
............
Let The Right One In
Listedeki en yeni filmlerden birine geldi sıra; Stockholm'de 1982 yılında geçen hikaye iki çocuk arasındaki sıradışı ilişkiyi anlatıyor. Alt sınıfın yaşadığı devasa binaların arasında bulunan karlar içinde bir parkta vakit geçiren Oskar, soğuktan etkilenmeyen, beyaz yüzlü ve gizemli Eli ile tanışır.
İki çocuk yakınlaşırken, fonda aynı mahallede çeşitli cinayetlerin işlendiğini görürüz. Uzun süredir vampir olan Eli'nin kan ihtiyacı babası tarafından giderilmektedir. Fakat zamanla Eli'nin durumu iki çocuğun da başını belaya sokar...
2008'in en iyi filmleri arasında kabul edilen Let the Right One In, korkunç vampir filmleri ile sanat sinemasının çarpıcı bir karışımı. Görüntüleri, atmosferi ve bıçak sırtı romantik hikayesiyle unutulmaz bir çalışma.
Bu filme biraz torpil yapalım; kısa bir görüntü ; [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
....
Bram Stocker's Dracula
Bu film 30'lardan beri sinemaya defalarca aktarılan Dracula eserinin başarılı bir uyarlaması olarak kabul ediliyor. Peki sizleri diğerlerinden mahrum edecek miyim? Elbette hayır...
Genç İngiliz avukat Jonathan Harker (Keanu Reeves), Doğu Avrupa'da Transilvanya'da bir şatonun gayrimenkulu ile ilgili hukuki işlemler yapmak için görevlendirilir. Bu kasvetli şatoya kendini kapatmış olan Kont Drakula (Gary Oldman) uzun zamandır yalnız bir hayat sürmektedir. Tanrı tarafından lanetlenmiş olan kont ölümsüzdür; ancak sürekli olarak insan kanı içmesi gerekmektedir. Avukatın nişanlısı Mina Murray'in (Winona Ryder) bir resmini gören Dracula, kaybettiği ve yüzyıllardır aradığı aşkını bulduğuna inanarak Jonathan'ı şatoda tutsak olarak alıkoyar ve Londra'ya Harker'ın nişanlısını aramaya gider.
Diğer Dracula Filmleri; sırasıyla..
(Çevrildiği Yıl Filmin adı Yönetmeni Kont Drakula rolündeki aktör)
1922 Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi F.W. Murnau Max Schreck
1923 Drakula halála Károly Lajthay Paul Askonas
1931 Drakula Tod Browning Bela Lugosi
1931 Drâkula George Melford Carlos Villarías
1936 Drakula'nın Kızı Lambert Hillyer
1943 Drakula'nın Oğlu Robert Siodmak Lon Chaney Jr.
1944 Frankenştayn'ın Evi Erle C. Kenton John Carradine
1945 Drakula'nın Evi Erle C. Kenton John Carradine
1953 Drakula İstanbul'da Mehmet Muhtar Atıf Kaptan
1957 Şeytan'nın Kanı Herbert L. Strock
1958 Drakula Terence Fisher Christopher Lee
1964 Batman Drakula Andy Warhol Gregory Battcock
1966 Drakula: Karanlıklar Prensi Terence Fisher Christopher Lee
1968 Drakula Patrick Dromgoole Denholm Elliott
1970 Kont Drakula Jesus Franco Christopher Lee
1971 Kontes Drakula Peter Sasdy
1971 Drakula Frankenştayn'a Karşı Al Adamson Zandor Vorkov
1972 Can Pazarı Alan Gibson Christopher Lee
1972 Drakula Frankenştayn'a Karşı Howard Vernon Howard Vernon
1973 Drakula (TV) Dan Curtis Jack Palance
1973 Drakula (TV) Jack Nixon-Browne Norman Welsh
1974 Drakula için Kan Paul Morrissey Udo Kier
1979 Vampir Nosferatu(Nosferatu: Phantom der Nacht) Werner Herzog Klaus Kinski
1979 Drakula John Badham Frank Langella
1992 Bram Stoker's Dracula Francis Ford Coppola Gary Oldman
1999 Drakula TV mini seri Diego Kaplan Carlos Calvo
2000 Drakula 2000 Patrick Lussier Gerard Butler
2002 Dracula'nın Laneti Roger Young Patrick Bergin
2006 Drakula Bill Eagles Marc Warren
.....
Cronos
Burada Vampirliğin bir parazit olarak tanımlandığı bir gotik korku filmiyle karşı karşıyayız. Yani ilginç desem yetmez, ne diyeceğimi bilemedim, yorumu sizlere bıraktım gitti...
Yaşlı antikacı Jesus Gris (Federico Luppi), sahibi olduğu antikacı dükkânında 8 yaşındaki torunu Aurora (Tamara Shanath) ile birlikte vakit geçirirken antika heykellerden birinin kaidesinde iri bir böcek şeklinde altından yapılmış süslü bir mekanik obje bulur. Objenin içinden çıktığı Heykel 16. yy'da yaşamış bir simyacıya ait malikaneden gelmiştir. Yüzyıllar sonra, 1930'lu yıllarda Meksika'da meydana gelen büyük bir depremde çöken bir binanın enkazı altından bu simyacının canlı olarak çıkartıldığını, yüzyıllardır yaşamakta olduğunu ancak tesadüfen kalbine saplanan bir kazığın onu öldürdüğünü de bu arada öğreniriz.
Objenin Üzerindeki kurma mekanizmasını çalıştırtınca yanlardan fırlayan örümceksi mekanik kollar Jesus Gris'in elini kavrar ve ortaya çıkan akrebinkine benzer bir iğne vücuduna saplanarak ona bilinmeyen bir maddeyi zerkeder. Bu arada seyirciye, objenin içinde sofistike bir mekanik düzeneğin yanısıra bir de böcek benzeri bir biyolojik varlığın da bulunduğu gösterilir. Takip eden günlerde antikacının yavaş yavaş gençleştiği gözlenir. Kırışıklıkları azalmış, dinçleşmiş hatta cinsel iştahı da artmıştır. Ancak bunun yanı sıra kan ve çiğ ete karşı da garip ve önüne geçilemez bir iştahı ortaya çıkmıştır, ayrıca ışıktan da rahatsız olmaya başlamıştır.
Gris bu arada antika böceğin peşinde başkalarının da olduğunu öğrenir. Çaresiz bir hastalık nedeniyle ölmekte olan milyoner iş adamı Dieter de la Guardia'nın (Claudio Brook) da bu icattan haberi vardır. Ölümünü engelleyeceğini umarak yıllardan beri içlerinde bu objeyi barındırdığını sandığı yüzlerce heykeli toplamıştır. Elinde objeyle ilgili tüm belge ve bilgiler vardır ama ona henüz ulaşamamıştır. Arama işlerinde kendisine yardımcı olan yabani ve acımasız yeğeni Angel (Ron Perlman) antika böceğin peşindeyken Jesus Gris'i öldürür, daha doğrusu öldürdüğünü sanır. Cesedi tam yakılacakken dirilen antikacı, Guardia ve yeğeniyle son kez hesaplaşmak üzere karşılaşır.
Film piyasaya çıktıktan sonra Universal şirketi yetkilileri Guillermo del Toro'yla konuşmuşlar ve amaçlarının filmin bir Amerikan versiyonunu çekmek olduğunu söyleyerek filmin haklarını satın almak istemişler. Del Toro ise filmin Hollywood yapımlarına uygun bir yapısı olmadığını vurgulayabilmek için şöyle demiş; "Kim Jack Lemmon'ı tuvaletin zemininden kan yalarken görmek ister ki?"
Bu yazı yazılırken şu şarkı dinlendi: Mavi Sakal- Kan Kokusu
............
Açlık (The Hunger)
Aynı adı taşıyan 2008 yapımı siyasi bir film var, bu filmi ise daha eski, karıştırmayalım
Miriam Blaylock, Rönesans dönemi sanat ürünleri koleksiyonu yapmaktadır: Tarih öncesi Mısır uygarlığı eserleri, aşıklar ve ruhlar. Manhattan'da yaşayan, hayat dolu, modern ve şık Miriam ölümsüz bir vampirdir. Whitley Strieber'in romanından uyarlanan bu filmde "vampir" duyacağınız bir kelime değil... Bunun yerine ünlü yönetmen Tony Scott, filme, modern-gotik ve şehvetli bir makyaj yapıyor. Catherine Deneuve, Miriam rolünde, güzellikle kutsanmış, kan arzusuyla lanetlenmiş, son derece şık ve etrafına ışık saçan bir kadın... David Bowie dost ve kibar eş John rolünde. Aşkta, hayatta, arzuda onlar ayrılmaz bir ikili.
Slogan da bir ilginç "insan olan hiç bir şeyi sonsuza dek sevemez"
.....
Nosferatu
Diğer filmlere yapamadık ama bu filmin neredeyse tam videosunu da buldum sanırım (denemeye fırsatım olmadı ama)
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Demiştik size vampirler sanat dünyasının çok eskiden beri beslendiği bir kaynaktır diye... Bunun en güçlü kanıtlarından biri duruyor karşımızda....
Nosferatu 1922 yapımı bir film. Bir dehşet senfonisi.... Sessiz sinemada nasıl korku olur derseniz onun da örneği
Film 1978'de (bu kez sesli olarak) çekilmiş...
Nosferatu ;Yunanca nosophoros, veba taşıyıcı kelimesinden gelmektedir Aynı zamanda Nosferatu doğuştan vampir olanlara verilen isimdir. Genellikle vampir ve başka bir vampirin çiftleşmesinden doğarlar. Fakat bunun sonucunda bireylerden birinin öldüğü belirtilir. Bir vampir ve insanın çiftleşmesi ile doğduklarıda söylenir, fakat bazı kaynaklar 'Dampire' yani Dampir olarak nitelendirir.
Dampirimiz listemizdeki bir manga filmin de kahramanıydı hatırlarsanız....
Filmimizin konusu;
Thomas Hutter Almanya'nın Bremen'e bağlı Wisburg isimli küçük bir kasabasında karısı Ellen ile birlikte yaşamaktadır. Transilvanya'da yaşayan Kont Orlok'dan bir mektup gelir. Bazı sembollerle dolu bu mektubu Renfield isimli kişi Hutter için okur. Zengin bir kişi olan Kont Orlok ile emlak anlaşması yapmak için Hutter Transilvanya'ya gidecektir. Kont Orlok, Karpat Dağlarının eteklerinde yaşadığını ve şatosunun yerini mektupta belirtmiştir. Büyük bir heves içinde Kont Orlok ile emlak anlaşması yampak için giden Hutter karısı ile vedalaşıp hazırlanır. Almanya'dan Transilvanya'ya doğru yola çıkar. Ellen, Hutter'in Transilvanya'ya gitmek istemesini yine de pek hoş karşılamaz.
Atı ile yola çıkan Hutter şatonun yakınlarındaki bir hana uğrar. Handaki insanlara Kont Orlok'un şatosuna gideceğinden bahsedince şatodakiler şaşırır. O gün handa uyuyan Hutter ertesi gün uyanıp bir at arabasına biner. Atarabasının sahibi Hutter'ı şatonun yakınlarında bir yerde bırakır. Buradan sonrasını Kont Orlok'un atarabacısı, götürür. Hutter şatoya vardığında şatonun kapısı kendiliğinden açılır. Kont Orlok'u gören Hutter, Kontun insana benzemediğinden dolayı ürperir.Hutter Kont Orlok ile tanışır. Kont Orlok ve Hutter akşam yemeğinde iken Hutter bıçak ile yanlışlıkla elini keser. Hutter'in parmağının kanadığını gören Kont Orlok, Hutter'in parmağını tutarak kanını emer. Hutter bu olaydan sonra daha da şaşırmıştır. Hutter akşam koltuğun üzerinde uyuya kalır. Uyandığında boynunda iki tane delik görür. Bunlar vampir ısırığıdır. Hutter karısı Ellen'a mektup yazar.Mektupta karısına üzülmemesini söyler. Daha sonra da bölgedeki bir kişiye mektubu ulaştırmasını söyler.
Hutter şatonun içinde dolaşırken Kont Orlok'un odasına girer ve odada küçük bir el kitabı bulur. The Book of the Vampires yani Vampirlerin Kitabı adlı bu kitap Kont Orlok'a aittir. Bu kitapta vampirler hakkında bilgi bulunmaktadır. Hutter Kont Orlok'un bir nosferatu yani bir vampir olduğunu anlar. Kapıyı açıp odadan dışarı çıkmak ister. Dışarıda onu Kont Orlok beklemektedir.Orlok odanın içine girer. Karısı Ellen'de bu sırada kabus görmektedir.Ellen uykuda iken kalkıp evin balkonuna çıkar. Hutter uyur. Uyandığında Orlok'u göremez. Şatonun aşağısına iner. Burada bir tabut görür. Tabutu açtığında içinde Orlok'u görünce şok olur. Hutter ortalıktaki çarşafları birbirine bağlayarak şatodan aşağı atlar. Hutter'i nehirde taşımacılık yapan insanlar bulur.
Kont Orlok, Hutter'in karısı Ellen'ı farkeder. Kont Orlok, Ellen'e aşık olur.Kont Orlok mezarının içine girer. Başka tabutlarında Almanya'ya götürüldüğü bir geminin tayfaları Kont Orlok'un tabutunu da yanlışlıkla gemiye koyarlar.Kont Orlok gemi denizde giderken mezarından çıkar.Güverteye gelerek geminin, Ellen'ın bulunduğu Bremen'e gitmesini sağlar. Ellen kocasının dönmesini beklemektedir. Renfiel ise efendisinin geldiğini anlayınca çıldırır. Çevredeki insanlar tarafından akıl hastanesine kapatılır. Hutter sonunda karısının yanına gelir.Kont Orlok da tabutu ile Bremen'e gelmiştir.
Orlok penceresinden Ellen'e bakmaktadır.Ellen ise hipnotize olmuş gibi Kont Orlok'un dediklerini yapmaktadır. Daha sonra Kont Orlok, Ellen'ın yanına gelir. Evin penceresi açıktır. Güneş doğar. Güneş ışığı Kont Orlok'a temas eder. Kont Orlok yok olarak ölür.
Filmin çekiliş hikâyesi;
Enrich Dieckman ve Albert Grau, Almanya'nın 1. Dünya Savaşında yenildiği sırada Prana Film isminde bir film şirketi kurmuştur. Bu şirketin tek filmi Nosferatu'dur. Enrich Dieckman'nın asıl mesleği ticaret, Albert Grau'nun asıl mesleği ise ressamlık ve mimarlıktır. Enrich Dieckman ve Albert Grau, çekilecek filme konu olarak Bram Stoker'ın Drakula romanını uygun bulmuşlardır. Henrik Galeen'e senaryoyu yazdırmışlardır. Yönetmen koltuğuna ise Friedrich Wilhelm Murnau'yu oturmuşlardır. Film büyük başarı kazansa bile Drakula romanının uyarlaması olup telif ödenmediği için ölen Bram Stoker'ın karısı Florence mahkemeye dava açmıştır. Mahkemeyi Florence kazanıp filmin kopyaları imha edilmiştir. Münih'te eklenen sahnelerle film yeniden piyasaya sürülmüştür.
Bu konu yazılırken ve araştırılırken şu şarkı dinlendi:
Elif Güreşçi - GECENİN MATEMİNİ AŞKIMA ÖRTÜP SARAYIM
.....
arlemcans- Admin
- Mesaj Sayısı : 316
Puan : 534
Kayıt tarihi : 15/12/10
Yaş : 38
Nerden : Ankara
Geri: En Beğenilen Vampir Filmleri
Blade 2 yi izlemiştim ama diğerleri hakkında bir fikrim yok
Teşekkürler Özlem abla :)
Teşekkürler Özlem abla :)
soğuk_prenses- Vejeteryan
- Mesaj Sayısı : 748
Puan : 770
Kayıt tarihi : 08/02/11
Yaş : 28
Nerden : Bilinmezliğin Ötesinden .)
Similar topics
» Vampir
» Vampir Edebiyatı
» Korku Filmleri Klasikleri
» Robert ve Kristen'ın Filmleri Dergi Taramalarında
» Twilight Filmleri Açılış Haftalarının birincisi! - HP & TWI
» Vampir Edebiyatı
» Korku Filmleri Klasikleri
» Robert ve Kristen'ın Filmleri Dergi Taramalarında
» Twilight Filmleri Açılış Haftalarının birincisi! - HP & TWI
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz