Toprak Ana | Cengiz Aytmatov
3 posters
:: Eğlence :: Serbest Bölge :: Kitap
1 sayfadaki 1 sayfası
Toprak Ana | Cengiz Aytmatov
TOPRAK ANA
Toprakla konuşabilir mi insan? Dertlerini toprağa anlatabilir mi? Tolgonay bunu yapıyor kitapta... Tek varlığı olan toprakla konuşuyor. Toprak onun rızkı, her şeyi... Ölen oğulları, eşi ve gelininden sonra tek varlığı toprak ve bir de torunu... Her ne kadar torun denirse tabii.
Bence çaresizliği anlatan en güzel kitap.
Konusu:
Tolgonay genç bir köylü kızıdır kimi zaman küçümsenen kimi zaman baş tacı olan...Ve onu baş tacı yapan kişi de Suvankul'dur... Yaşamlarını evlilikle şekillendiren bu çiftin tek emelleri topraklarını sürebilecekleri ve kendilerine yetebilecek olan tarladır...
Suvankul azimli bir eştir. Tüm hayatı Tolgonay ve işidir... Ta ki oğulları doğana kadar. Yaşamları yuvalarına giren bu üç erkek çocuğuyla keyiflenmektedir.
Aradan geçen süreyle Suvankul ve Tolgonay yaşlanırken oğulları büyümektedir. Ve her biri bir işin ucundan tutmaya başlamaktadır.
En büyük oğulları Kasım babasının emrine girerek, babası gibi traktör sürücüsü olur ve babası gibi biçer-döver kullanmayı öğrenir. Ortanca oğulları Maysalbek okumayı çok seviyordur ve tek isteği öğretmen olmaktır... Ve en küçük oğulları Caynak ise Gençlik Kolu başkanı seçilmiştir ve toplantıdan toplantıya, klüpten klübe koşmaktadır...
Kasım aşkın rüzgarına kapılıp bir kızı sever, Aliman'ı. Ve onunla evlenir. Tolgonay gelinini çok sever sanki öz kızıymış gibi. Hiç var olmamış ve var olmayacak öz kızı gibi.
Günler bu şekilde geçerken bir gün savaşın patlak verdiği haberi öğrenilir. Tüm köylerden orduya insanlar çağırılıyordur ve Kasım’da askere çağırılır. Bir ananın yüreği dayanabilir mi oğlunu askere yollamaya? Savaşın tam ortasına, bombalarının payladığı bir meydana? Tolgonay'ın da dayanmadı yüreği her ana gibi... ve onunla birlikte yüreği dayanmayan biri daha vardı Aliman... Köyün çıkışına kadar uğurlar Kasım'ı hiç istemeyerek. Yalvarsa, ayaklarına kapansa dahi gidecektir Kasım ve öyle olur da.
Peki bir ananın yüreği diğer oğlunu da savaşa yollamaya el verir mi? Ve bir eşin? Aliman eşini ve Maysalbek'i de askere yollar... Ailesinden geriye kalan gelini ve oğlu Caynak'tır. Ta ki Caynak da askere gidene kadar...
Her gün birinin geleceğini ummak, ümit etmek kolay değildir, hele ki bu savaşın ortasına gitmiş bir kişiyse yada tüm ailesiyle... Tek yoldaşı olan Aliman'la kalır Tolgonay... Sanki birmiş gibi, sanki ana-kızmış gibi birbirlerine destek olurlar.
Ve birgün acı bir haber gelir... Tüm umutlar, tüm beklentiler havada uçuşan toz zerrecikleri gibidir. Kasım ve Suvankul ölmüştür. Bir ana oğlunu ve eşini kaybetmiştir ve bir geni açan bir çiçek kendini güneşin kavurucu sıcağına bırakmıştır.
Dayandı Tolgonay... Ölenlerin, yitirilenlerin geri gelmeyeceğini bile bile dayandı. Bir yıkımı daha kaldıramazdı bedeni.
Oysaki ne yıkımlar onu bekliyordu. Şu mektup gibi:
Görüyorsun ya anacığım, zaman geçince benim doğru hareket ettiğimi daha kolay anlıyorsun. Evet anam, emin olmalısın ki oğlun, şerefli davrandı. Herşeye rağmen, yüreğimin ta içinin içinde, pek açığa vuramadığım şu düşünceler hep kalacaktır. Ah küçüğüm, sevgili oğlum, bu dünyayı kendi isteğinle nasıl bırakıp gidersin? Ben seni bunun için mi doğurdum? diyeceksin. Evet anam, bir ana olarak bana hesap sormaya her zaman hakkın var. Ama sana bu sorunun cevabını çok sonra tarih verecektir. Benim, şimdi söyleyebileceğim bundan ibaret: Savaşı biz istemedik ve biz başlatmadık. Bu savaş, herkesi canevinden vuran çok büyük bir felakettir. Bu canavarı devirip etkisiz hale getirmek için kanımızı dökmemiz, canımızı feda etmemiz gerekiyor: Aksi halde insanlığa layık olmayız. Benim idealim savaş kahramanı olmak değildi, ben daha mütevazi bir amaç seçmiştim: Bir öğretmen olmak istiyordum. Candan istediğim, şey öğretmen olmaktı. Ama, beyaz tebeşir ve cetvel yerine, elime asker tüfeği almak zorunda kaldım. Bunun sorumlusu da ben değilim.Yaşadığımız devir böyle istedi. Çocuklara bir defa bile ders vermek nasip olmadı bana.
Bir saat kadar sonra, vatan için görevimi yapmak üzere buradan gideceğim. Bu gidişin dönüşü olmayacak. Sağ olarak dönmeyeceğim. Hücum başladığı zaman birçok arkadaşımızın hayatını kurtarmak için gidiyorum. Halk adına, zafer adına, insan için güzel olan her şey adına gidiyorum.
Bu benim son mektubum, son sözlerimdir. Anacığım! Bin defa, binlerce defa hep sana, senin ana yüreğine sığınacağım, sana sonsuza kadar borçlu kalacağım. Seni umutsuzluklara düşürdüğüm için bağışla beni anacığım. Beni anlamanı da istiyorum. Benim fedakarlık duygum, hayat okulunda yoğrularak pekişti. Bu benim, öğretmenleri olmak istediğim çocuklara da ilk ve son dersimdir. Ben gönüllü olarak gidiyorum, insanlara böyle büyük bir armağan sunabildiğim için de gururluyum.
''Ağlama anacığım ağlama. Hiç kimse ağlamasın. Gözyaşı dökmenin zamanı değil artık.''
''Beni bağışla anacığım. Elveda. ''
''Elveda dağlarım, elveda Alatav... Ah bilseniz sizi ne kadar çok seviyorum! ''
Öğretmen oğlun Teğmen Maysalbek Suvankulov Cephe, 9 Mart 1943, Gece yarısı
Geriye kalan şu mektup ve bir asker şapkası oldu. Bundan sonra ne yapacaktı Tolgonay? Nasıl dayanabilir ki insan? Onun yerinde belki binlerce kişi vardı ama hiçbiri onun gibi olmadı.Yenilgiyi kabul etmedi.
Aliman'ı yani gelinini evlendirmek ister fakat Aliman kabul etmez... Hangi ana oğlunun karısını, oğlu öldükten sonra başkasıyla evlendirir ki? Tolgonay bunu yaptı işte. Kendini değil gelininin acı çekmesini istemedi, evlenirse oğlunu unutur, mutlu bir insan olur dedi...
Oğlunun ölümünden sonra yıkık düşen Aliman, mutlulukla baktı etrafına... Tolgonay'ı süsleyip püsledi sanki bir gelini süsler gibi. Bir değişim vardı Aliman'da ve bu değişim Tolgonay'ın gözünden kaçmamıştı. İçten içe seviniyordu Tolgonay... Aliman gençliğini çürütüp helak olmayacak, başka biriyle mutlu olacak diye. Köyün çobanıydı onu mutlu edecek, nereden bilinebilirdi ki çobanın evli olduğu?!
O gece Aliman eve geç geldi, üstü başı yırtık, ağzı içki kokarcasına. Tolgonay ona hiçbir şey demedi. Aliman ağlıyordu, devamlı kendine kargışlar ediyordu. Ve değişimler başlamıştı. Aliman hamileydi, gitgide büyüyen karnı bunu daha da belirginleştiriyordu.
Tolgonay ses çıkartmadı, bunu da kabul etti. Sustu... Her şey o gün oldu işte. Aliman kendini öldürmeyi o gün istedi ve o gün doğum yaptı... Tolgonay onu hastahaneye yetiştiremeden yolda doğum yapıp hayata gözlerini kapadı.
Tolgonay, Aliman'ın oğluyla yalnız kaldı... Çocuğa kim olduğunu söyleyemedi.
Çocuk ''Babamın bisikleti.'' diye sahiplendiği bisiklete binerken, kendi torunu olmadığını bilip acıyla bakarken nasıl açıklayabilirdi ki bunu torununa, yada torunu gibi gördüğü kişiye...
İşte Toprak Ana bunu anlatıyor. Tolgonay'ın yerinde olsaydık kendimizi bir uçurum kenarında bulabilirdik. Tüm ailemizin yok olduğunu bilsek, ve geri gelmeyeceklerini kendimize neler yapabilirdik ama Tolgonay yapmadı... Onu farklı yapan buydu işte.
Benim kalemimden Toprak Ana böyle işte...
notizia- Admin
- Mesaj Sayısı : 2025
Puan : 4905
Kayıt tarihi : 15/12/10
Yaş : 29
Nerden : Avatarım: Hallelujah CHANCE! diyor. :D Şu aralar Japonya'dayım, sonrası Allah kerim. :D
Geri: Toprak Ana | Cengiz Aytmatov
Yaklaşık olarak 7-8 yıl önce okuduğum ama hala aklımda kalan müthiş bir kitap.Ağlamaktan kitabın sayfalarını mahvetmiştim.Cengiz Aytmatov çok iyi bir yazardı ve bu kitabıda benim için klasik sayılabilcek türden bir eser.Tavsiye ederim.
Paylaşım için teşekkürler.
Paylaşım için teşekkürler.
culkalen- Yeni Üye
- Mesaj Sayısı : 67
Puan : 63
Kayıt tarihi : 03/01/11
Geri: Toprak Ana | Cengiz Aytmatov
Beni duygusal olarak etkileyen nadir kitaplardan biridir. Okurken okumuyor izliyor gibi oluyor insan. Harika bir kitap Şiddetle tavsiye ederim.
:: Eğlence :: Serbest Bölge :: Kitap
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz